Erkeklerde Cinsel İsteksizlik Probleminin Bilinmeyen Yönleri

ERKEKLERDE CİNSEL İSTEKSİZLİK PROBLEMİ

Erkeklerde cinsel isteksizlik problemini konuşurken öncelikle sertleşme bozukluğu kaygısından bahsetmemiz gerekir. Çünkü bu kaygının temelinde toplumsal baskının da ürünü olan bir cinsel mit olarak adlandırabileceğimiz ‘iktidarsızlık’ kavramı yatmaktadır. Ülkemizde sertleşme bozukluğu probleminin bu kelimeyle tanımlanmasından yola çıkarak şunu söyleyebiliriz; iktidar sahibi olmak güç, başarı, yeterlilik ve yetkinlik sahibi olmak anlamına gelir. Sertleşme problemi yaşayan erkekleri ‘iktidarsız’ kelimesiyle nitelemek onların güç, başarı ve yeterlilikten yoksun oldukları anlamına gelebilmektedir. Halbuki sertleşme bozukluğu yaşayan kişiler bir konuda yetersiz ya da güçsüz olmadığı gibi sertleşme problemi yaşanmaması da kişinin çok güçlü ya da başarılı olduğu anlamına gelmez. Erkeklerde cinsel isteksizlik probleminin temelinde de bu sertleşememe kaygısının yattığı düşünülmektedir. Bu kaygıyı daha iyi anlamak için öncelikle sertleşme problemini iyi bilmek gerekir. Sertleşme bozukluğu, peniste cinsel ilişkiyi başlatmak, sürdürmek ya da tamamlamak için gereken sertliğin sağlanamaması veya korunamaması durumudur. Ancak erkeklerde cinsel isteksizliğin çok daha derin ele alınması gereken yanları vardır. 

Öncelikle cinsel isteksizlik nedir? Bireyin cinsel etkinlik ve düşüncelerden aslında yeterince  uyarıcı var olmasına rağmen uzaklaşması durumu diyebiliriz. Cinsel isteksizlik çoğu cinsel problemde olduğu gibi dört ana başlık altında incelenir. Bu dört aşama şu şekildedir; birincil (primary) , ikincil(secondary), durumsal (situational) ya da genel(general). Birincil problem cinsel isteksizliğin geçmişten beri var olduğu durumları içerir. Genelde ergenlik döneminde başlar. Yani bu problem şu anda varolan kişi veya zamandan bağımsızdır. İkincil problem cinsel isteksizliğin sonradan veya şimdiki problem durumuyla beraber  geliştiği durumları kapsar. Hayatının önceki dönemlerinde cinsel bir sorunu olmayan kişilerin hayatının ilerleyen evresinde bu problemi yaşaması durumudur. Durumsal problemde cinsel isteksizlik belli durumlarda oluşur. Örneğin sadece eş, partner ile ilişki yaşandığında ya da belli ortak özellikleri taşıyan kadınlarda, sarışın ya da esmer kadınlar gibi. Genel problemde ise belirli bir kriter bulunmamakta ve herkese karşı her durumda cinsel isteksizlik yaşanması söz konusudur. Bu aşamalardan birincil ve genel alt başlıklarında ki problemler diğer başlıklara nazaran daha zor çözümlenebilmektedir. Cinsel isteksizlik problemi bazen iki kategoriye de girebilir. Örneğin kişi evliliğinin ilk birkaç senesinde cinsel isteksizlik yaşamazken bir süre sonra cinsel isteksizlik problemi yaşıyorsa bu problem hem ikincil hem de durumsaldır.

Cinsel isteksizlik problemi yaşayan erkeklerin kişilik yapılarını incelemek de bu problemin çözümünde yardımcı olabilir. Genelde bu problemi yaşayan erkekler kişilik özelliklerinde narsistik (ben merkezcil) veya pasif agresif kişilik özellikleri taşıyabilmektedir. Narsist kişilerin dışarıdan bakıldığında kendini beğenmiş, soğuk, kibirli kişiler gibi göründüğü bilinir. Ancak bu kişiler aslında duygusallıktan uzak diyebileceğimiz, insanların beğenisini kazanmak için çabalayan kişiler olabiliyor. Genellikle cinsel isteksizlik yaşayan kişilerde bu tarz narsistik yapılara sıklıkla rastlamaktayız. Bunun sebebi bu kişilerin onay alma (beğenilme), yüksek standart (mükemmeliyetçilik) veya yetersiz öz denetim (bir işin sonunu getiremeyeceğim) gibi şemalarının var olmasıyla açıklanabilir.Bu yapıdaki kişiler bu şemalarıyla beraber bir süre sonra eşlerini sıradan görebilmekte, evrimsel olarak daha farklı kişiler tanıma istediğinde bulunabilmektedir (fetih etme isteği).  Cinsel isteksizlik problemi yaşayan erkeklerin kişilik özelliklerini incelediğimizde bazen de tam tersi ben merkezcil olamama durumuyla karşılaşabiliyoruz. Yani bu kişilik özelliğine sahip olan erkekler kendi hazzından ziyade partnerin hazzını düşünüyor olabilirler. Bu kişilik yapısındaki insanlar genelde maskülen yapıda olup iş, güç, meslek, kariyer, maddi kazanç vs. gibi olgulara odaklı olabilirler. Genelde karşısındakine yeterince haz veremeyeceği korkusu ve kaygısı erkekte cinsel isteksizlik problemlerini tetikleyebilir.

Cinsel isteksizlik problemi yaşayan erkeklerin eşlerini incelediğimizde genelde dominant veya eşinden orantısız bir biçimde özellikle cinsel anlamda beklentili bir karakter olduklarını görebilmekteyiz. Eşlerin cinsel ilişki sonrası verdiği bazı tepkiler de burada önemlidir. Örneğin, cinsel ilişki sonrası kadın orgazm olamadığında bu durumun erkeğin bir eksikliği ya da yeteneksizliği gibi davranması buna örnek olarak verilebilir. Bazen kadının hiç tepki vermediği durumlar da olabilir. Fakat bu durumlar da erkeklerde öteleme problemi oluşmasına sebep olabilir. Böyle bir problem oluştuğunda erkek aylarca ya da senelerce cinsel ilişki ihtiyacı duymayabilir yada istemeyebilir.

Bu sebeplerin en önemlilerinden biri toplumsal algıdır. Bizim toplumumuzda olduğu gibi bir çok toplumda da erkek küçüklüğünden beri her zaman cinsel ilişkiye hazır olması beklenen ve her zaman cinsel ilişki isteyen bir varlık olarak büyütülür. Bu şekilde birey şefkat ve şehvet kavramlarını birbirine karıştırmakta ve şehvet duygularını partneriyle ilişkisine yansıtmada bazı sorunlar yaşayabilir. Bunun sonucunda erkek uzun süreli ilişki içinde olduğu kadına şefkat duygusu temelinde anlamlar yükler. Örneğin o kadının her zaman korunmaya, kollanmaya ya da bakıma ihtiyacı olduğu gibi. Bu anlamlar erkekte cinsel anlamdaki dürtülerin yerini şefkat duygusuyla tamamlanabilen duygu ve davranışlara bırakmasına sebep olur. Ancak sağlıklı bir ilişki ya da evlilikte bu iki duyguyu dengelemek önemlidir. Yatak odasında aradığımız ağırlıklı olarak şehvet duygusudur. 

Bir diğer sebep ise olumsuz beden algısı olabilir. Küçüklüğünde bedeni üzerinden tacize uğramış ya da aşağılanmış bireyler kendilerine ve bedenlerine olan saygı ve özgüvenini yitirebilirler. Yaşanmış olan bu tip bir olay kişinin bilinçaltına olumsuz olarak yerleşebilir ve ilerleyen zamanlarda yaşayacağı cinsel ilişkilerde gün yüzüne çıkabilir. Örneğin; kendi bedenimi kontrol edemem, cinsellik acı verici birşeydir, haz almam benim suçum gibi negatif kognisyonlar (cognition) gelişebilir. Bu bilinçaltına yerleşmiş olumsuz düşünce örüntüleri kısır döngü halinde cinsel mitlerle birleşerek olumsuz, yanlış bir cinsel davranış örüntüsüne yol açabilir.

Bunun yanı sıra bir kez sertleşme problemi yaşamış olan erkeğin kendine ve bedenine duyduğu güven azalabilir ve bunun bir daha yaşanacağı kaygısı başka bir cinsel ilişki deneyiminde yeniden sertleşme ilgili olumsuzluklar yaşamasına sebep olabilir. Bu durum kişide performans anksiyetesi yaratabilmektedir. Performans anksiyetesi yaşayan kişiler de zamanla cinsel ilişki hakkında geliştirdikleri bu olumsuz ön düşüncelerle cinsel isteksizlik yaşamaya başlayabilirler.  

Cinsel isteksizlik problemi sebebiyle terapi desteği almak isteyen bazı danışanlarda da bu sorunun altında ahlaki, dini, kültürel, toplumsal vs. gibi bazı olgular yatmakta olduğu gözlemlenebiliyor. Yani süperegonun id’i bastırarak egoya sağaltımını doğru yapamadığı durumlarda davranış problemleri ortaya çıkabilmektedir.  Dini ya da ahlaki inanışlar erkeklerin farklı haz alma yolları konusunda utanç ve suçluluk duymasına sebep olabiliyor. Bu da cinsel etkinlik sırasında kişinin bir nevi iç çatışma yaşamasına sebep olabiliyor. Bu sorgu ve çatışma içinde olan bireyler de düşünceler ve kaygı ile birlikte cinsel deneyimlerine yeterince konsantrasyon sağlayamayabiliyor, istedikleri performansı gösteremedikleri gibi yeterince haz da alamayabiliyorlar. Yani haz, zevk, mutluluk, pişmanlık, korku, kaygı, suçluluk gibi birçok duygu iç içe geçebiliyor. Bu sorgu ve çatışmalar içinde geçen bir kaç cinsel etkinlik sonrasında kişi cinsel ilişkiye karşı bir isteksizlik geliştirebiliyor. 

Cinsel isteksizlikte iki çok önemli etken ise anne ve baba ile olan ilişkilerdir. Anneye karşı bilinçdışı bir aşk, ilgi besleme cinsel ilişkilerde problemlere sebep olabilmektedir. Kişi başkasıyla yaşadığı cinsel ilişkiyi annesine karşı bir ihanet olarak görebilmekte ve cinsel ilişki sonrası bir suçluluk duygusu hissedebilmektedir. Dominant veya çocuklarından yetişkin bile olsa beklenti içine giren bir anne tarafından yetiştirilmiş olan bireyler ise artık eşiyle ayrı bir aile olduğunu ve ayrışması gerektiğini kavrayamayabilirler bu durumda da eşine aktarması gereken cinsel dürtülerle bu algılar karışabilmektedir. Çocukluğunu baskıcı ve cezalandıran bir babayla geçiren erkekler ise normal yaşatılarında veya cinsel ilişkilerinde “cezalandırılma şeması” oluşturabilmektedirler. Bunun sonucunda aldıkları haz sonucunda da ebeveynler, toplumsal durumlar vs. gibi olgular tarafından cezalandırılacaklarını düşünebilirler. 

Bazı durumlarda ise erkeğin cinsel isteksizliğinin temelinde hem cinsine duyduğu cinsel veya duygusal ilgi de yatmaktadır. Bu durumda terapi seanslarında kişi ile tek başına vakit ayırarak detaylıca konuşulmalıdır.

Ayrıca günümüz yaşam koşullarında hayatın her alanında baş ettiğimiz stres oranı artmakta ve sosyal yaşantımız da dahil hayatımızın bir çok kısmını etkilemektedir. Yoğun stres altında hayat süren kişiler de cinsel anlamda isteksizlik yaşayabilirler. Özellikle yukarıda bahsettiğimiz daha maskülen, sorumluluklarına aşırı anlam yükleyen ve maddi - manevi güç odaklı olan erkeklerde bu stres faktörleri de isteksizliği önemli oranda tetiklemektedir.

Cinsel isteksizlik problemi kişilerin hayatını oldukça olumsuz şekilde etkileyebilir. Kişinin özgüveninde azalmaya sebep olabilmekte, ilişkilerini olumsuz etkilemekte, sürekli mutsuzluk ve depresyona sebep olabilmektedir. Aynı zamanda konsantrasyon kaybına da sebep olduğundan işte de başarısızlığa sebep olabilmektedir.

 

Cinsel İsteksizlik Sorununun Terapi Süreci 

Erkeklerde cinsel isteksizlik probleminin terapi ya da sağaltımı sürecinde uygulanan yöntemler, izlenebilecek yollar literatürde oldukça az ve yetersizdir. Ancak bu problemin çözümü için çalıştığımız vakalarda her ne kadar çift olarak cinsel terapi (bilişsel davranışçı)  süreci denense de özellikle davranışçı ödevlerde erkeğin bu yönteme çok fazla adapte olamadığı, işbirliği içinde olmak istemediği ve seanslardan kaçışları olduğu gözlemlenmiştir. Elde edilen bu veriler sonucunda erkekle bireysel terapi sürecinde ilerlemek, iç dinamiklerini çalışmak örneğin; anne-baba ilişkileri, eş ile ilişki, eşine yönelik bakış açısı, eşinin kendisine yönelik bakış açısı ve erkeğin buna yönelik hissettikleri veya duyguları, çeşitli testler yapılarak erkeğin kişilik yapısının incelenmesi, daha önceki cinsel deneyimleri, cinselliğe olan bakış açısı, yetiştirilme şekli, yaşadığı kültür gibi noktaların psikoterapötik bir süreçte incelenmesinin çok daha anlamlı olduğu ve başarılı sonuçlar verdiği görüldü. Bu tekil süreç aşıldıktan sonra eş ile terapi sürecine başlanması olumlu sonuçlar alınabilmesi açısından daha anlamlı olmuştur. Yani ilk aşamada tekil ve bilişsel hatta bilinçdışı çalışma içeren bir süreç, daha sonrasında çift olarak bilişsel-davranışçı bir süreç izlemek daha anlamlı olabilmektedir. 

Burada önemli bir nokta ise eşin ayrıca ele alınması gerekebilen durumlardır. Çünkü bazen partnerin cinsel anlamda bilgisizliğinden ve buna bağlı olarak cinsellikten beklentilerinin çok düşük, çok farklı veya çok yüksek olmasından kaynaklanan problemler de ortaya çıkabilmektedir.Bu problemler partnerin erkeğe olan tavrını da değiştirebilir. Cinsel anlamdaki bilgisizlik ilişkinin iki tarafında da gözlemleyebildiğimiz bir durumdur. Özellikle çağımızda cinsel anlamda karşımıza en kolay yolla çıkan porno filmleri ve bu sektör kişilerin cinsel anlamda oldukça yanlış bilgi sahibi olmalarına, farklı veya fazla beklentiler içerisine girmelerine sebep olabilmektedir. Bunun yanı sıra özellikle son dönemlerde değişen yaşam olayları, yaşam biçimleri, bireysellik gibi durumlardan dolayı sıkça gözlemlediğimiz kadınların kendini içinde bulduğu maskülen yapı dolayısıyla çiftler arasındaki iletişim ve cinsel tutumlar değişime uğramaktadır.

Daha önce de bahsettiğimiz erkeğin tekil olarak ele alındığı süreçte bilinçaltında kalan olumsuz düşünceler olduğu gözlemlenebilir. Bunlarla ilgili son dönemde yaptığımız EMDR çalışmalarıyla çok fazla olumlu sonuca ulaşmış bulunmaktayız. Altta yatan kendini feda etme (karşıya hep bir şeyler verirsem alabilirim), yetersiz özdenetim (bir işin sonunu getiremeyeceğim) vs. gibi şemalar olabilir ya da zevkten başka odaklanılan noktalar olabilir. Bu konular EMDR terapi sürecinde işlenerek olumlu bulgular elde edilebilmektedir. 

 

 

M. Berk Karaoğlu

Uzman Klinik Psikolog - Aile Danışmanı

Cinsel Terapist


Geri
Eskişehir Web Tasarım